Sanatçı niçin yaratır, yaratmanın kaynağı nedir, yaratıcılık süreci nasıl işlemektedir ve yaratıcılığın motivasyonları nelerdir?” gibi sorulara psikanaliz, Freud’un çalışmalarını referans alarak ‘bilinçaltı’ cevabını vermişti. Böylece insan zihnini topografik ve yapısal olarak ele alan Freud, esas vurguyu bilinçaltına yaparak, sanatçının bastırma süreci sonunda başta çocukluktan kalma kompleksleri olmak üzere tatmin edemediği arzu ve isteklerini sanatı yoluyla doyuma ulaştığını öne sürmüştü.
Sanatçı psikolojisinin, biyografisinin, kişilik yapısının ve bilinçaltı gibi hususi özelliklerinin, eserine yansıdığı üzerine temellenen psikanaliz, sanatçıya dönük bir eleştiri kuramıdır.
Freud’un bu analizlerini esas alarak, “İkinci Bölüm”de “Ressamın Psikolojik Durumu”nu incelerken, sanatçının ruhsal gel-gitlerini, ahlak anlayışını, zevklerini, üzüntü, acı, keder, sevinç, heyecan, mutluluk gibi duygularını resme yansıttığından ve aynı anda da kendi aydınlanma ve bilinçlenme serüvenini yaşadığından bahsetmiştik. Bunun yanısıra, çevresel/dönemsel faktörlerin de sanatçının eserleri ve yaratıcılığı üzerinde olumlu/olumsuz sonuçlar yarattığı söylenebilir.
Bu bağlamda, Nilüfer Şasev Özbek’in son dönem resim çalışmalarıyla psikolojik profili arasındaki etkileşimler irdelenebilir.
Nilüfer Şasev Özbek’in son dönem resim çalışmalarına bakıldığında ağırlıkla “jilet” imgesinin öne çıktığı görülecektir. Bu imgenin, aynı dönemde yaptığı diğer eserine de sirayet etmesinin yanı sıra, kendi otoportresiyle resmettiği “Jilet Giyinmiş Kadın”, yine kendi bedenini bir obje olarak kullandığı “Jilet Kanatlı Melek” ve “Tarlabaşı” çalışmalarında da jilet imgesi direkt kullanılmaktadır.
Jilet’in sözlük anlamına bakıldığında “İnce çelikten yapılmış iki yanı ya da tek yanı keskin tıraş bıçağı” diye tanımlanır. (TDK Sözlük)
“Jilet gibi” sözcüğü günlük hayatımızda çok sık kullanılır. “Jilet gibi adam”, “jilet gibi pantolon”, “sözleri jilet gibi”.. Buradaki kasıt, düzgün, keskin, ödün vermeyen anlamlarını içermektedir. Diğer yandan yine toplumumuzda çok sık kullanılan “jilet atmak” deyimi ise, “kendine jilet ile zarar vermek veya jilet ile birine saldırmak” şeklinde tanımlanmakta ve yazar Kerim Korcan’dan “İki jilet at, çiçeğe yatmış hasta gibi hurda et yüzünü!” alıntısıyla tanımlamasını temellendirmektedir.
Evet, çok açıktır ki toplumumuzda “jilet” kavramının kullanıldığı yer, Kerim Korcan’dan yapılan alıntıda da çok bariz görüldüğü üzere “kesmek, parçalamak, ödün vermemek” üzerine kuruludur. Toplumumuz yaşadığı sorunları ve aldığı yaraları iyileştirmek yerine “jilet atmak”la çözmektedir. Yani sorunlar kesilip atılmaktadır. Ve bu kesip atma eylemini yapanlara, toplum hayranlık duymaktadır. Dolayısıyla bu haliyle de toplum, evlerden, sokaklardan başlayarak hayatın bütün dokusuna yayılan kabullenilmiş, alışılmış bir şiddetle ve gizli bir “tehlikeyle” yüz yüzedir.
Nilüfer Şasev Özbek’in kişilik karakterinde ise jiletlemek yani “kesip atmak” eylemine ve şiddetin içselleştirilerek kabul görmesine ödün vermemek vardır. Özbek, kesip atmayı değil, yaşamında karşılaştığı sorunlarda da “iyileştirmeyi”, “sağaltmayı” yöntem olarak tercih etmektedir. Yapıtlarında, hayatın her alanında karşılaşılan görülen/görülmeyen “tehlikelere” dikkat çekerken, aslında bir yandan da “şiddet aracı” olan objeyi başka objelere dönüştürerek “oyun” oynamaktadır. “Evet, evlerden sokaklara, sokaklardan kamusal alanlara yayılan bir şiddet/tehlike var ama bu sorun gizlenerek değil açığa çıkartılarak çözümlenebilir” demektedir Özbek. Eserlerindeki mesaj yalın ve nettir: “İyileştirmek istediğin hastalığı açığa çıkart!”.
Özbek profilindeki bu özelliğini, etkileyici üçlü eserinde çok yalın bir şekilde ortaya koymuştur. Şöyle ki bu yapıtlarında; jilet giyimli bir kadın, jilet kanatlı bir melek ve jiletten çamaşırlarını kurutmak için asan Tarlabaşı semtini ana tema olarak tercih etmesi, bu tercihlerinde ne kadar dirayetli olduğunu da göstermektedir.